Yapay zeka (YZ), kabaca bilgisayarlara “düşünmeyi
öğretme” çabasıdır — tabii kendi başına felsefe yapabilecek düzeyde değil
henüz. Bu alanın amacı, makinelerin deneyimlerinden öğrenmesini, verilerden
anlam çıkarmasını ve mantıklı kararlar verebilmesini sağlamaktır. Başka bir
deyişle, yapay zeka insan zekasının bazı işlevlerini taklit etmeye çalışan ama
hâlâ “insan gibi hissetmeyen” bir sistemler topluluğudur. Bu işin kalbinde
bilgisayar bilimi, istatistik ve veri bilimi vardır; bir anlamda yapay zekâ,
matematikle yoğrulmuş bir merak ürünüdür.
Alt dallarına baktığımızda makine öğrenmesi (Machine Learning), verilerden örüntüler
çıkararak sistemin kendini geliştirmesine olanak tanır; derin öğrenme (Deep Learning) ise insan beynine öykünen yapay
sinir ağlarıyla katman katman analiz yapar. Doğal dil işleme (Natural Language Processing), makinelerin
bizimle aynı dili konuşma becerisi kazanmasını sağlar (her ne kadar bazen bizi
hâlâ yanlış anlasalar da); bilgisayarlı
görü (Computer Vision) ise makinelerin gözünü açar, görüntüleri “görüp”
anlamlandırmasına izin verir. Bu alt dalların birleşimi, yapay zekayı
laboratuvarlardan çıkarıp sağlık, eğitim, finans ve tarım gibi alanlarda
sahneye taşıdı.
Fakat işin aslı şu: Her yazılım “zekâ” değildir. Bir
sistemin gerçekten akıllı sayılabilmesi için, tıpkı bir insan gibi yeni
durumlardan öğrenebilmesi ve uyum sağlayabilmesi gerekir. Önceden belirlenmiş
kuralların dışına çıkamayan programlar, aslında “zeki” değil “itaatkâr”dır.
Mesela, bir hesap makinesi ne
kadar hızlı olursa olsun, geçmiş işlemlerden bir şey öğrenmez — 2 + 2 hep
4’tür, hiç “acaba bu sefer farklı mı olsa?” diye düşünmez. Ya da o meşhur otomatik çağrı sistemleri, size “1’e
basın, 2’ye basın” dedikten sonra farklı bir şey söylerseniz şaşırır, sistem
donar ve sonunda “lütfen tekrar deneyin” der. Bu tür sistemler, algoritmik
otomasyonun örnekleridir; zekâdan ziyade komut ezberlerler. Oysa yapay zeka, bu
tür sabit kuralların ötesine geçerek verilerden öğrenir, tahmin yapar ve
değişen koşullara uyum sağlar.
Bir diğer yanlış anlama da, yapay zekanın duygulara
veya bilince sahip olduğu düşüncesidir. Gerçekte, makineler ne empati kurabilir
ne sezgisel davranabilir ne de “bugün moralim bozuk, işlem yapmayayım”
diyebilir. Yapay zeka, bir duygu değil, bir denklem ürünüdür. Ayrıca, bu teknolojiyi
“sihirli bir kutu” olarak görmek de yanlıştır. YZ’nin perde arkasında karmaşık
matematik, algoritmalar, veri işleme süreçleri ve oldukça güçlü donanımlar
vardır. Yani ortada sihir değil, mühendislik vardır — ama kabul etmek gerekir
ki, bu mühendislik bazen sihre oldukça benzer sonuçlar yaratabiliyor.
Bugün yapay zeka, hayatımızın neredeyse her alanına
sızmış durumda. Navigasyon sistemleri bize en kısa yolu bulurken, sesli
asistanlar kahvemizi nasıl sevdiğimizi öğreniyor. E-ticaret siteleri beğenilerimize
göre ürün öneriyor, hastanelerde yapay zekalı sistemler doktorlara teşhis
desteği veriyor. Kısacası, YZ verimliliği artırıyor, zamanı tasarruflu
kullanmamızı sağlıyor ve yeni meslek alanlarının kapısını aralıyor.
Sonuç olarak, yapay zeka artık yalnızca bir bilim
kurgu malzemesi değil, geleceğin yapı taşlarından biridir. Henüz dünyayı ele
geçirmeye niyeti olmasa da, hayatımızın merkezinde yenilikçi ve dönüştürücü bir
güç olarak kalacağı kesin.